24 Nisan 2010 Cumartesi

gudbay kurol vörld


goodbye cruel world

bu kısımda hissettiğim şey çok yoğun.belki beni şarkıya bu kadar bağlayan.

bir duyuyla tanımlanamayacak kadar soyut,bütün duyularla hissetmiş kadar somut,aynı anda birsürü şey olan,karışıklık.world deyişine doğru his koku-tat'a kayıyor,ben de bilmiyorum neden

i'm leaving you today.

uçak.rahatlık.mutlu bir uyuşukluk.

goodbye,
goodbye,goodbye.

rahatsız olursunuz çünkü

goodbye, all you people,

roger yanağınızdadır

there's nothing you can say

sesi rahatsız edecek kadar yakında

to make me change my mind.

iki günlük sakalını hissedersiniz.

goodbye

nefesi duyarsınız ve

biter.

söylemiştir.

bunlar uykuya dalmak üzereyken yarı uyurken olanlardı.

ve bu 1 dakika 17 saniyelik şarkı sizin yaşam formunuzdur.



22 Nisan 2010 Perşembe

Paul'ün sevmediğim şeyleri


Uzun favorileri.

hold me darling just a little while.


Bu adamı seviyoruz.Ama o kadar seviyoruz ki o bizi tanımıyo.

Ve akustik gitarın en yakıştığı insan seçiyoruz kendisini.Kendisine içinde gerçek bi doğacı ve tarzan barınma ödülü veriyoruz.

Ve insanların seslerini sınıflandıranları da kınıyoruz.

Eddie'yi seviyoruz.Kendisi etkiledikleri,aynı dönem patladıkları arasında en iyisi.Çünkü gerçek.

But if less is more, how you keeping score?


21 Nisan 2010 Çarşamba

vaktini sürrealist kübik modern sanatı alaya alan resimler çizmekle harcayan boş sanatkar insanlarız mı


 İnsanın hayatı başlı başına bir eserdir falan.Türkçe dersinde kompozisyon yazar gibi blog yazıyorum yeahu.Ayda yılda bir kez yazmama şaşmamalı.Yogsa benim de söyleyecekler var,hıhı var.


 

Son üç rakamla 3 senede düzgün bi okul kazanma amacıyla(kasılıyorum bunu yazarken) saatlerce başında durduğum bilgisayar oyunlarından,frplerden,toplu hikayelerden falan feragat ettim.fedakarlıkta bulundum diyecektim ama öeh sosyal hayatımı feda edmişim gibi gözüküyo işte böyle.

nereye geleceğimi bilemedim şimdi.paragrafa da küçük harfle başladım zaten.artık burdan nereye çıksam kar şimdi.ben resim çizmeye bayılan bir insanım idim.9 yaşında yağlıboya yabma çabalarım sitilis(evet sitilis) olma ideallerim felan vardı,şimdi de iki test arasına bi albüm kapağ yapıyorum.albüm kapağlarını -bendahaiyisiniyapabilirdimaslındakeşkebenitutsalarmışdergibi- severim.


Yazma işlemini 2. sınıfta şiir yazmayı öğrendiğim günden beri sürdürmüşümdür zaten.Bi kediye yazmıştım ilk şiirimi ismini de büdün yaradıcılığımla "minnoş" koymuştum.sırf bişiler yazmak için yazmam.blogun terkedilmiş kasaba görüntüsünden de belli oluyodur zaten.(bid lm nya 2 kilom tre n fus:2  yazan tabela)defalarca ilham gelir,kovalamadığım zamanlarda bi sayfanın başına iki satır yazarım dostoyevskiler tolstoylar örnek alsın beni kslhflksh.Fantastik bilimkurgu hikayeler yazıyodum bu seneye kadar.İşde geçen gün facebook'tan biri mesıc attı,senin bi hikayen vardı atar mısın onu diye.hikayeyi bulduk orayı burayı karıştırıp.bi arkadaşın baskısıyla yazmıştım geçen sene,çok alay edmişim.teması da kule olmalıydı.emağn işte ne uzatıcam onu koyayım bari bi yere gelmiş olsun konu.noktasına dokunmuyorum,başlarında betimlemelerim hayat bilgisi seviyesindeymiş zaten.

sıkıldım ben bunu okuyan olursa sabrına teşekkürlerimi sunarım,çimlerin yeşil olsun suyun bol olsun beyaz adam.


Kafası kopmayan adamın hikayesi

"Karanlık bir odada yatıyordu. Tavanda tuhaf şekiller vardı. Sanki birileri şu plastiğe benzer şekerlemeleri alıp tavana yapıştırmış gibi.. Tuhaf, genelde tavana parlayan uyduruk yıldız şekilleri falan yapıştırılır çünkü. Büyük şekerlemeler olmalılardı. İçeriye sızan ay ışığında koyu tonlarda gözüküyorlardı. LSD tribine girmiş gibi rengarek görecek hali yok ya;karanlık bir odadaydı. Bunu daha önce düşünmüştü. Oda olmalıydı çünkü penceresi vardı.Sonra bir de kapı. Hımm.

Aslında yatmıyor muydu? Genelde yatağından düşmek üzereyken ya da kafası güzelken böyle hissederdi. Sanki böyle? Dur bakalım neydi o kelime? Hah, tuhaf bi açıyla duruyordu. Bir de ayakkabıları çok sıkıyordu. Birileri bağcıklarını birbirine bağlamıştı. Ne zaman ama? Dur bakalım yoksa? Hass, ellerini de kımıldatamıyordu!

“Hay anasını b-c-rdiklerim!”

Tavanda bir şeyler vardı çünkü baş aşağı duruyordu. Hangi şizofren hasta psikopat kılıklı onu bağlamıştı ki. İçeriye Testere filmindeki elma şeker yanaklı kellenin iç organlarını oyması için yanda bir testere olduğunu söyleyeceği bir kaset atılmamış olması için bir Fatiha okudu. Sonra bağırdı.

”Lan” diye bağırdı.” Oğlum,buz dolu küvetiniz de mi yoktu? Hay kafalarına pislediklerim-“

En son ne olduğunu hatırlamaya çalıştı. İsmini hatırlamadığı bir finalden boş kağıdı bırakarak çıkmıştı. Yok kağıt boş değildi üzerinde öğretmenin kağıdı anüsüne sokması gerektiği yazıyordu. Sonra okuldan terminale gitmek için bir otobüse binmişti.” Öne uzatır mısınız?” diyenleri umursamamamıştı tabi ki. Sonra istikameti ‘Ne İdüğü Belirsiz Yer’e giden otobüse bir bilet almıştı. Binmişti. Yolculuk süresince otobüste uyuyan güzel kızı kesip, top kek yemişti. Ardından inmişti. Gerisini hatırlamıyordu.

Öksürdü. Odanın bir de rutubetli havası vardı. Taştan bir bina olmalıydı. Taşların kenarların sular sızıyor, yosunlarla gününü gün ediyordu.

Sonra bir kaç şey aynı anda yaşandı. Aniden kapı açıldı ve gözlerini yakan bir ışık suratına tutuldu. Büyükçe bir el feneriydi bu. Bu bir kaç saniye sürdü çünkü ayaklarını tutan ipler kesilip onu Newton’ın kafasına düşen elma gibi yere bıraktı. Yerdeki koyu renk şeylerin eski bir gardrop ve iplik iplik olmuş bir kilim olduğunu farketti.

Işığı tutan kişiye baktı.Otobüste uyuyan güzel kızdı bu.Gözlerini kısıp kıza bakarken “annen hakkında söylediklerim konusunda emin değilim”tarzı bir şeyler mırıldandı.

Kız anlamadığını belirten bir şekilde kafasını salladı. Esmer, minyon tipli bir şeydi. Amidala Padmé gibi bir kızdı.

-Neredeyiz?, diye sordu kıza. Kız işaret parmağını dudağına götürüp ona susması gerektiğini işaret etti. Ya da tırnaklarını yiyordu, emin olamadı.

“Kule”, diye fısıldadı kız eğilip. Sesi görünüşüne göre biraz inceydi ama idare ederdi. Kız bileklerindeki ipi kesip kalkmasına yardımcı oldu.” Güzel çakı, Kapalıçarşı’dan mı aldın?” dedi Yasin. Sonra kız tekrar konuşmaya başladı. Sesi biraz titrekti:

-Bak şu an kahrolası bir kuledeyiz çünkü otobüs şoförü psikopat bir Dracula çıktı.

Kıza “salak mısın?” bakışı fırlattı.Kız anlamadı.

-Salak mısın?, diye sordu Yasin. Evet, adı Yasin’di ve eğer yaşadıkları fantastik-bilimkurgu tarzında bir hikaye olsa isminin klavyede öylesine harflere basılarak yaratılmış ve başına lord, kont ve benzeri bir ünvan konularak yaratılmış, ya da popüler ingilizce isimlerden kullanılmış bir karekter ismine göre isminin “karekter karizmasını” bir kaç puan düşüreceğini düşündü.

Kız yine hayır anlamına gelecek şekilde kafasını salladı.” Burdan gitmemiz lazım”, dedi ve koşarak odadan çıktılar. Oda bir koridora çıkıyordu. Küçük koridora daha geniş kapılı bir oda daha açılıyordu ve koridorun sonunda da bir merdiven vardı. Merdivene doğru koşarlarken Yasin kafasına damlayan damlaların hepsinin ailelerine özel olarak küfürlerin sundu.

Merdiven iki kişinin yan yana geçebileceği kadar geniş değildi. Bu yüzden Yasin önden gitti. Sonra bunun saygısızlık olacağını düşünerek kıza yol vermeye çalıştı. Kız tam arkasında ve merdiven iki kişinin yan yana geçebileceği kadar geniş olmadığı için Yasin taş duvara yapışmak zorunda kaldı. Bunu yaparken ceketi de ıslak duvarın dostça bir mesajı olarak ıslandı.

Alt katta zindanlarla karşı karşıya kaldılar. Zindanların çoğunda zincirlerden kemikler sarkıyordu. Buranın koridoru üst kata göre daha genişti ve görünüşe bakılırsa yerin altındaydı.

-Sen nasıl kurtuldun ki yani,süper güçlerin falan mı var?

Kız kaşlarını çatıp ona baktı. Sonra el fenerini çenesinin altında tutup ona baktı ve şöyle dedi:

-Bö.

Koridoru ilerlediler, ilerlediler, az gittiler ama pek uz gidemeden bu koridorun da sonuna vardılar. Burada da bir odayla karşılaştılar. Yasin kapısını açmaya çalıştı fakat kilitliydi. Kapının altından buharlar çıkıyordu.

Kız,” Bizim psikopat şoför simyacı falan mıymış acaba?” dedi. Yasin ona “atma be” bakışı fırlattı. Kız yine anlamadı.” Atma be”, dedi Yasin. Sonra ekledi: Buradan nasıl kurtulacağız?

Kız biraz düşünüp,” Yukarıya çıkan bir merdiven vardı-“Yasin “O zaman niye o yolu tercih etmedik?” diye sordu.

Kız “Nereden bileyim, DM söylememişti”, diye yanıt verdi. Sonra cebinden başka bir çakı çıkarıp Yasin’in eline verdi.” Buna ihtiyacın olabilir” dedi. Yasin oha, iki çakı?! Diye düşündü,” biber gazın var mı diye de sorsam mı acaba?”

Koşarak yukarıya çıktılar. Sonra tekrar yukarıya çıktılar. Böylece 2 kat yukarıya çıkmışlardı.

Burası iki koridora ayrılıyordu. Kız yüzünü Yasin’e dönüp “sen sola git ben de sağa”dedi. Sonra el fenerini cebine yerleştirdi böylece iki eli de boş kalmış oluyordu. Yasin, “sana göre mi sol,bana göre mi sol?”, diye soramadan kız koşmaya başladı. Bir yandan da “Dikkatli ol, yolda karşına çeşitli engeller çıkabilir, bol şans” diye bağırdı.

Yasin “ne engeli”diye düşündü. O sırada “kanka mı sevgili mi” diye bir ses duydu.” Hadi be” diye mırıldandı. Arkasına döndüğünde Adriana Lima’nın bir hologramıyla karşı karşıya kaldı. Kız ona doğru geliyordu. Yasin bunun gerçek olmadığının farkındaydı.” Bu durumda Mario olsaydı ne yapardı?”

Tavandaki bir çıkıntıya tutunup kızın kafasına ayağını koyup atladı. Yere yuvarlandı, arkasına döndüğünde Adriana Lima gitmişti. Bir küfür savurdu,” çok güzel çocuklarımız olabilirdi lan”, diye düşündü. İlerlemeye devam etti. Işığı olmadığı için duvarları yoklayarak ilerliyordu, tabi. Korkmaya başladı, kızdan ses gelmiyordu. O sırada koridorda bir ses yankılandı:

“NEN VAR KUZUM? YOKSA SİZ DE Mİ PARTİDEN SIKILDINIZ? AMA SİZ AĞLIYORSUNUZ KUZUM,UM,Um,um..

Yasin ürktü. Pantolonunun altında bir ıslaklık olup olmadığını kontrol edip yürümeye devam etti. O sırada ayak sesleri duydu. Durup dinlemeye başladı. Kız geri dönmüştü. Üzeri nde 2. derece kaza izleri vardı. Tişörtünde çamur lekeleri,yüzünde biraz kan falan filan.

-Beni kurtarmaya mı geldin?, diye sordu Yasin. Kız “hayır, kendimi kurtarmaya geldim. Sağ her zaman güvenli yol olurdu, ama bu sefer değil.” dedi. Yasin kızgınlık ve iğnelemeyle karışık bir yanıt veremeden arkalarında bir kükreme duyuldu. Koştular ama buradaki koridorun da sonuna gelmişlerdi. Yasin:

-Şimdi b-ku yedik, dedi

Kız çakısını çıkarıp geriye döndü ve “Saldırmamız gerekiyor, ya zafer ya da ölüm!” diye konuştu. Karatecilerin çıkardığına benzer bir çığlık atıp ne atıldı. Yasin çakısını çıkarıp:

-Önce zar atmamız gerekmez miydi?, diye sordu. Ses yaklaşıyordu. Yaklaşıyordu. Yasin kendini raylara yatıp metronun üzerinden geçmesini videoya çeken çocuk gibi hissetti: Gerilmişti.

Gelen yaratık soluk renkte hayaletimsi bir yaratıktı. Onlara doğru yaklaştı. Kız, ”Gel de bir öpücük ver bakalım.” dedi ve çakısını yaratığın suratına fırlattı. Eğer her ağza surat demek gerekirse..

O sırada değişik bir şey oldu. Ortam önce değişik renklere büründü.Sonra bozuk televizyon gibi karıncalandı ve kızla Yasin uzayın kremşanti boşluğuna düştüler.

(rengarenk çarklar…dönüyorlaaaar..vay anasını…)

….Lütfen..ol..rüy…ma…olma..rüya..olmasın..hep..rü..ooooo…

Adam Yasin’in kafasındaki aleti çıkarttı, kukuletasını kafasına çekti,pelerinini savurdu ve bir sigara yaktı.

Yasin şehirlerarası değil kendi beyni içinde boyutlararası bir yolculuk yaşamıştı. Bunun ne kadar somut olduğunu bilmiyordu ama cebindeki çakıyı nerden aldığını hatırlayamadı. Bir küfür savurdu ve ışıklar yandı.

Not: “çok güzel çocuklarımız olabilirdi” repliğinden 24 saat kadar sonra Adriana Lima’nın hamile olduğunu öğrendim. Allah analı babalı büyütsün.

Not 2:Bir seneden uzun süredir yazı yazmıyorum betimlemelerimin zengin, aydınlatıcı olması olanağı çürümüş bir cesedin espri yapması kadar bile olası değildir. O olası ama bakın. Çünkü ilerde ileri gelişmiş düzeydeki beyinlerimizi kavanozlara koymak yerine droidlere yerleştirecekler ve Japonların yapay zekayı geliştirmesi sayesinde beyinlerimizi kullanarak espri yapabilecekler. Yani yihu ! "

demişim.

ayçogaptal.