15 Aralık 2009 Salı

ben

bugün doğmuşum.bekleyen de yokmuş ama olsun.

mütevaziliğimi bi kenara bırakiciim,kim okuyorsa artık,ben olmasam napardın olm sen,iyi ki doğmuşum yani.

hepi börtey

11 Aralık 2009 Cuma

beni mutlu edecek tek bir şey olsaydı o da benden bir tane daha olurdu.

ama onu mutsuz ederdim.

öyle sıkıldım,öyle sıkıldım kiğ.


bu bisiklet de çok depresifmiş ya,üff.

yazmıyorum.bir şeyler yazmak lazımmış ama.

dört tekerlekli bisikletimin dördüncü tekerleğinin gizlice düştüğünü ve benim üç tekerlekli bisiklet sürdüğümü farkettiğim gün çok mutlu olmuştum çünkü dördüncü tekerleklere üzülmeyen bi çocukmuşum sonra farkettim hep böyle olmak lazımmış.

ehemehe yok lan,bir tekerlek yalnızca bir tekerlektir işte.freud tek işe yarar bir şeyler düşünmüşse böyle olur.

bisiklete binmeyeli aylar geçti ki. 

i've got a bike. you can ride it if you like. it's got a basket,a bell that rings and things to make it look good. i'd give it to you if i could, but i borrowed it.

3 senedir her bisiklet sürüşümde ödünç alıyorum.benimkini iç dünyasına terkettim.

not:büyük küçük harf,noktadan sonra boşluk bırakmama,düzensiz ve anlamsız cümleler,paragraftan önce boşluk bırakmama,anlam bütünsüzlüğü.

biriktirdim bütün boşlukları, buraya bıraktım.







7 Aralık 2009 Pazartesi

Şunu fark ettim ki pencerem...

Ciddi bir dudak takıntım var.
Fetiş derecesinde bile olabilir, bilmiyorum.

Paul'ün dudaklarına hep hasta olmuşumdur; ama onun herbir tarafına zaten hasta olduğum için (
bkz. bacakları. Gerçi bacak fetişim olduğundan da şüpheleniyorum, ona sonra gelicem) üzerinde pek durmadım bu manyaklığımın. Sonuçta o Paul McCartney'di, ona aşık olmamak mümkün değildi...
...
Pol obsesyonum da ayrı bir olaydır, allahım o kaşlar, gözler, yanaklar, dudaklar, bur... *iptal* *salyalar* (bkz. salyalarda boğulmak)

Neyse, son zamanlarda çok fangörl moduna girdim; ama dersleri umursamaya başlamanın verdiği stresi aldığı için mutluyum, huzurluyum. Saçma sapan gereksiz gülme krizlerine yol açıyor, bu gülme krizleri ortada sebep yokken mutlu olmamı sağlıyor, zincirleme bir reaksiyonla endorfin salgılıyorum manyak gibi.

Dün mesela, içimi dökmeliyim bu fangörlizm konusunda diye düşündüm; ama saat 11 buçuktu ve saçlarım ıslaktı. Kurutmalıydım (bkz. resimde arka plandaki John. Orada olabilmek için neler neler vermezdim)
Ben de zihnimde dudaklarla ve gülme krizleriyle gittim saçımı kurutmaya başladım. Hep telefondan şarkı açarım ben, neşeli bir şeydi önce, dans ede ede gidiyordum ne güzel. Sonra aniden hüzünlü seçince modum anında değişti ve yerimde yavaşça sallanarak eşlik ettiğimi fark ettim.


Müziğin insan üzerindeki etkisi çok enteresan. Beyindeki etkilerini araştırmak isterdim; ama onun için 6 yıl tıp da okuyamam öeah.

O psikolojiyle sırıtarak yattım ve sabahın 6sında kalkıp okula gidecek olmama rağmen yine sırıtarak kalktım, hatta erken çıktım dışarı. Matematik sonucumu öğrenene kadar da sebepsiz mutluluk devam etti, sürekli benzettiğim üzere işyerlerinde masaların üzerinde duran toplar gibi, bir kere başlattın mı başka bir güç durdurana kadar devam ediyor.


O bahsi geçen matematik sınavı da yine bu fetişin başgösterdiği bir olaydı. Zaten öncesindeki 72 saatte toplam 10 saat uyumuş halde gelmiştim, sabah herkes gergin gergin takılırken (bkz. KAZIK ÖTESİ soran hocalar, ib'de kalmaya çalışan çaresiz öğrenciler) ben aptal aptal gülümseyerek müzik dinleyip başımı ritme göre sallamıştım.
Habersizdim başıma geleceklerden.

Kağıtlar dağıtılırken de mal mal gülerek gerginliği havada hissedilen sınıfın tamamının antipatisini kazanmış halde son derece kazık sınavıma sakin sakin devam ediyordum. Önceki gün Aydan'a "matematik sınavında aklıma Colin'in(Morgan) dudakları gelmese iyi olur ahahahha" şeklinde geyik yapışımın sonucunda gerçekten de geldi ve ben kendimi kaybettim. Kafama atılması olası kitap, kalem vb. bilimum nesnelerden kaçınmak için sessiz gülmeye kastım kendimi. Sonra içimdeki ses (alfie olur kendisi) "Kendine gel lan" diye azarladı beni, ben de 2 dakikayla kurtardım paçayı.

O sınavdan da 49 aldım, tenk yu veri maç.

İşte demem o ki, dudaklara takıntılı olduğumu kabullendim artık. İnsanlarda ilk dikkat ettiğim şeyin de gözler ve dudaklar olduğunu gizleyemicim. Ve Colin'in dudakları diyordum değil mi? Hıhı. Çok güzeller. Pek çok güzeller. Belki İrlandalı şeysidir bu.

Nedense hep beynimin zonkladığı anları seçiyorum sana yazmak için pencere, napalım kader kısmet. İçimi döktüm rahatladım.

*Pencereden dışarı atlayış*

6 Aralık 2009 Pazar

shame on you crazy diamond

                                                                                                                                                                                               Sonra


Ürünümüzü kesinlikle almalısınız.Tek yapmanız gereken,hayatınızı vermeniz.

"çok iyi bir pazarlamacı olabilirim aslında."


Bohemian Rhapsody'ye çılgın bir yorum



-Let me joke.
-Do not like your jokes!

İsyanım 11. Daktıra!

Doctor Who'yu seviyorum, sevdiriyorum, izletebildiğim herkese izletiyorum. 4. sezonun sonuna kadar izledim.
Sonra...
Sonra...
David Tennant'ın ayrılacağını duydum. Bu da yetmezmiş gibi yeni gelen daktırın ve yanındaki tiplemenin felaket olduğunu gördüm *şangırt* (bkz. hayallerin kırılan cam sesiyle yok oluşu) Resmini koyardım ama seni kirletmek istemiyorum banyo pencerem *burun çekiş*
Neyse demem o ki daktırı izleyeceksen/izliyorsan 4 sezonluk dizi gibi düşün banyo pencerem. Zaten 4. sezon finali pek şukela. Hatta yerimde zıp zıp zıplayarak ve bi gülerek bi gözlerim dolarak acayip ruh halleri içinde izledim, zirvede bırakmış olacağım yani.
Ben gider 1960lardaki versiyonunu izlerim. Hem bir bölümünde Bidıls da var.

11. Doctor'a ise tek bir diyeceğim var: EXTERMINATE!